Bu makalenin amacı ; ‘’Bilgi nedir?’’, ‘’Bilgi türleri ve kaynakları nelerdir?’’, ‘’En üstün bilgi türü hangisidir?’’ ve ‘’En üstün bilgi türünü bilmek bize ne kazandırır?’’ sorularına cevap bulmaktır. Bunu yaparken bilgi türleri objektif bir şekilde incelenecek ve kıyas metodu kullanılarak, delilleriyle birlikte en üstün bilgi türünün hangisi olduğu net bir şekilde ortaya konacaktır. İlk önce yapmamız gereken, önyargılarımızı bir kenara bırakıp, sadece ve sadece gerçeğin peşinde olmamız gerekmektedir.
Çok boyutlu bir varlık olan İnsanoğlu, kendi dışındaki nesneleri algıladığı gibi, kendi iç dünyasını da algılar, yani somut ve soyut algıya sahiptir. İnsandaki bu algılama ve tanıma etkinliğine “Bilme”, elde edilene de “Bilgi” denir. Bilginin oluşumunda iki öğe vardır. Bunlardan birisi algılayan, bilen, yani insandır, diğeri ise bilinen, araştırılan, kendisine yönelinendir. Bilgi için, İnsan zekasının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü de diyebiliriz. Bununla birlikte farklı bilgi edinme kanalları da mevcuttur. Bilgi çalışmalarının ünlü temsilcisi Platon’a göre ise bilginin tanımı; ‘’meşrulaştırılmış doğru inançtır’’
BiİLGİ TÜRLERİ NELERDİR ?
Gündelik Bilgi. Teknik Bilgi. Sanatsal Bilgi. Vahiy Bilgisi. Bilimsel Bilgi. Felsefi Bilgi. Rüya Bilgisi
GÜNDELİK BİLGİ: Gündelik bilgi, yaşantı sırasında algılarımız yoluyla elde ettiğimiz tecrübe bilgisidir. ‘’Limon ekşidir’’, ‘’Çay suyu kaynamışsa dili yakar’’, ‘’Hava bulutlu galiba yağmur yağacak’’ gibi bilgiler gündelik bilgiye örnektir. Gündelik bilgi, kendi ölçütleri içinde geçerliği, doğruluğu ve yaşamı kolaylaştıran özellikleri olsada, öznel algı ve sezgilere dayandığı için bilimsel bilgi olma niteliği taşımamaktadır. Fayda sağladığı sürece doğrudur. Özellikleri:Özneldir, insan yaşamını kolaylaştırır, düzensizdir, genel geçer değildir, teknik bilgiye veri sağlar.
TEKNİK BİLGİ: Teknik bilgi, alet yapmak ve kullanmak için gerekli bilgidir. Adını “beceri” anlamına gelen Yunanca “techne-tekne” sözcüğünden almaktadır. Teknik bilgi, gündelik ve bilimsel bilginin pratiğe dönüştürülmesidir. Teknik bilgi, insanlığa ve çevreye zarar verecek bir nitelik de kazanabilir. Silah teknolojisinin yol açtığı savaşlar ve içten yanmalı motorların çevreye verdiği zarar teknik bilginin zararlı durumlarına örnektirler. Teknik bilginin özellikleri: İnsan yaşamını kolaylaştırır, araç gereç yapımına ve kullanımına dayanır, doğanın insan yararına kullanılmasını sağlar.
SANATSAL BİLGİ: Hoşa giden veya düşündüren sanatsal formlar ortaya çıkarma çabasından doğan bilgidir. Özellikleri: Duygulara yöneliktir, ürünleri somuttur, estetik haz verir, özneldir, biriciktir, duygu, coşku ve ilhama dayanır, doğruluğundan ve yanlışlığından söz edilemez, Ölçütü; güzellik ve çirkinliktir. İnsan, hayat ve evren konu edilir.
VAHİY BİLGİSİ: Vahiy bilgisi; Benzersiz ve üstün bir varlık olan yaratıcının seçmiş olduğu kulları (Peygamberleri) aracılığıyla bildirdiklerine dayanan bilgi türüdür. Özellikleri: Evrenseldir, temelinde iman (emin olma) vardır, kesin bilgiyle inanılır. İnsana, hayata ve evrene dair bilgiler verir. İbadet biçimlerini, inanç değerlerini öğretir. Geçmiş ve gelecekten haber verir.
BİLİMSEL BİLGİ: Bilimsel bilgi, bilimsel yöntemler ile elde edilen bilgidir. Bir bilginin bilimsel olmasının ölçütü yöntemsel olmasıdır. Bilimsel bilgi objektif, sistemli, tutarlı ve eleştiriye açık bilgidir. Bilimsel bilgi kendi içinde 3’ e ayrılır:
a – Formel Bilimler
Konusunu doğadan almayan bilimlerdir (Matematik ve mantık). Formel bilimlerin nesneleri zaman ve mekanda yer almazlar soyutturlar. Örnek: sayılar, semboller, şekiller ve kavramlar.
b – Doğa Bilimleri
Algılanabilir dünyada varolan varlıkları ve doğa kanunlarını inceleyen bilim dalları doğa bilimleridir. (Jeoloji, fizik, Kimya vb.)
c – İnsan Bilimleri
Konusu insan ve toplum yaşamı olan disiplinlerdir (Dil Bilgisi, Tarih, Sosyoloji, Psikoloji vb.)
Bilimsel bilgi türünün özellikleri: Evrenseldir, bir milletin veya ırkın değil bütün insanlığın malıdır. Bilimsel bilgi nesneldir, kişiden kişiye değişmeyip herkes için aynıdır. Kanıtlanan bilgilerle ilerleyen bilgidir. Eleştiriye açıktır. Aksine kanıt gösterildiği zaman bilimsel bilgi geçerliliğini yitirir.
FELSEFİ BİLGİ: Şüphe edilerek başlayan düşünme yolculuğundaki şüphe edilemeyen en son düşüncedir. Felsefi bilgi, olaylar arasındaki sebep – sonuç ilişkisini son basamağa kadar götürüp “ilk sebep”in ne olduğunu araştıran bir bilgidir. Özellikleri:Subjektiftir. Eleştirici ve esnektir. Akıl yürütmeye dayanır. Her sorunu aklın süzgecinden geçirir. Açıklamalarında bitmişlik ve kesinlik yoktur. Felsefede bilgi arayışı amacı vardır. Soru sorma etkinliği üzerine kuruludur.
RÜYA BİLGİSİ: Rüya, uykunun REM evresinde gerçekleşen işitsel ve görsel algıya bağlı duyular bütünüdür. İnsan rüyasında her türlü şeyi görebilir, oldukça mantıklı ya da absürt rüyalar görmek olağan bir durumdur. Sosyoloji biliminin kurucusu ibni Haldun’un Mukaddime eserinde belirttiği gibi, genel olarak rüyalar üç grupta ele alınır: A- İlahi kaynaklı rüyalar (salih rüyalar) Bu rüyalar apaçık olduğundan yorum gerektirmezler. Doğru ve görüldüğü gibi çıkan bu rüyalara rüyâ-ı sâliha (salih rüya) denir ve çok sık görülmezler. B- Sadık rüyalar: Bu tür rüyalara rüya-yı sadıka denir. Yoruma muhtaçtır. (Sembolizm içerirler) C- Şeytandan olan rüyalar: Bu rüyaların aslı astarı yoktur. Kuran’da “karmakarışık düşler” (Yusuf suresi, 44) olarak geçer. Hiçbir faydaları olmadığından yorumlanmaları da gerekmez. Rüyalara “duyusuz algı”nın bir türü veya nesnesiz algı olarak da bakılabiliriz. Gözlerimiz kapalı olduğu halde görebilir, yatağımızda uzandığımız halde rüyamızda koşabilir hatta uçabiliriz. Görerek ve ya duyarak aldığımız malumatları/bilgileri hatırlayabiliriz, nitekim bir icadın yapılmasını, bir sanat eserinin doğmasını sağlayan ilham veren, yaratıcı rüyalar vardır. Edgar Allan Poe (1809-1849) hikayelerini rüyalarından ilham alarak yazmıştır. Friedrich August Kekulé von Stradonitz (1829-1896) benzen molekülünün halka yapısını rüyasında çözmüş ve kimya tarihinde bir ilke imza atarak modern kimyada devrim yaratmıştır. Paul McCartney ‘Yesterday’ parçasınının melodilerini ilk olarak rüyasında duymuştur.
Rus kimyager ve mucit Dimitri İvanoviç Mendeleyev’in periyodik tablo rüyası:
Dimitri Mendeleyev 1869 yılında kimyasal elementlerin atomik ve kimyasal özelliklerine göre sıraladığı periyodik tablosunu yayınlamadan önce bu elementleri organize edeceği örüntünün mantığını bulmada zorlandığı bir dönemde masasında uyuya kalmış ve elementlerin sıralamasını rüyasında görmüştür. “Rüyamda tüm elementlerin tabloda olması gereken yerde olduğunu gördüm. Uyandığımda hepsini hemen bir kâğıt parçasına yazdım, sadece bir yerdeki elementi düzeltmem gerekti.” (1) Otto Loewi (1873 – 1961) sinir sistemindeki akıma ilişkin araştırmalarını rüyasından ilham alarak sürdürmüş ve akımdaki aktarımın kimyasal tabiatlı olduğunu ortaya koyarak 1936’da Tıp ve Fizyoloji dalında Nobel Ödülü almıştır.
PEKİ EN ÜSTÜN BİLGİ TÜRÜ HANGİSİDİR ?
Bunu belirlemek için en sağlıklı yöntem ‘’Elmayı elmayla karşılaştırmak’’ olarak ifade edildiği gibi, öznel bilgi türlerini değil, evrensel bilgi türlerini birbiriyle kıyaslamak gerekir. Öncelikle bilgi türleri içindeki evrensel olmayan öznel bilgi türlerini eleyelim. Gündelik bilgi türü özneldir genel geçerliliği yoktur eliyoruz. Teknik bilgi araçsal bir bilgi türüdür eliyoruz. Sanatsal bilgi özneldir eliyoruz. Rüya bilgisi de özneldir, doğru da olabilir yanlış da, dolayısıyla eliyoruz. Vahiy bilgisi evrenseldir kıyas yapmak için seçiyoruz. Bilimsel bilgi türü evrenseldir seçiyoruz. Felsefi bilgi türü subjektiftir eliyoruz. Şimdi de en üstün bilgi türünü bulmak için Vahiy bilgisiyle, Bilimsel Bilgi türünü, herkesin bildiği Big Bang teorisi üzerinden kıyaslayabiliriz.
‘’Bilimsel bilgi, doğruların biriktirilmesi ile değil, yanlışların ayıklanmasıyla ilerleyebilir’’ demiş 20.yy’ın en etkili bilim filozoflarından Karl Popper, ne kadar haklı olduğunu Big Bang’in ispatlanmasında görmekteyiz. ”Maddenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini” iddia eden materyalist felsefenin tasavvur ettiği durağan evren modelinin gerçeklikle yakından uzaktan alakasının olmadığı, Edwin Hubble’ın 1929 yılında yaptığı çalışmalarla ortaya çıktı. Edwin Hubble ,20 yy’ın başlarında geliştirdiği teleskobu aracılığı ile evrenin aslında genişlemekte olduğunu fark etti. Bu keşif Big Bang teorisi için çok büyük bir kanıttı. Evren durağan değildi… Peki evrenin genişlemekte olduğu bilgisi vahiy kitabında var mıydı ? Evet! Henüz bilim insanları tarafından Big Bang fikri dahi ortaya atılmamıştı ki, tam 14 asır önce, Hz. Muhammed, Allah’ın kendisine vahiy yoluyla bildirmesiyle ‘’Göğü ‘büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.’’ Zariyat Suresi 47. Ayette olduğu gibi evrenin genişlediği gerçeğini haber vermişti. Bu arada ‘’Ayet’’ delil, kanıt, işaret anlamına gelmektedir. Şimdi sorulması gereken soru şudur; bilimsel olarak kanıtlanmış olan evrenin genişlediği bilgisini 14 asır önce bilen vahiy bilgi türü mü daha üstündür? yoksa bu gerçeği ancak 14 asır sonra çok uzun çalışmalar sonunda ancak keşfedebilmiş insani bilimsel bilgi türü mü?
Bilim insanları evrenin genişlemekte olduğunu tespit edince, zamanı durdurup tersine ilerletildiğinde sıfır noktasına gelineceğini, dolayısıyla evrenin sıfır noktasından başlamış olabileceğini anladılar yani; vahiy kaynağında asırlar öncesinden bildirilmiş olan yoktan yaratılışı (Big Bang’i) keşfetmiş oldular. ‘’O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır…’’ Haşr Suresi 24. Ayet. Tekrar soruyorum, sizce Big Bang/yoktan yaratılış bilgisini 1400 yıl önce bilmiş ve bildirmiş olan vahiy bilgi kaynağı mı üstündür? yoksa bu gerçeği 1400 yıl sonra yıllar süren tartışmalar ve araştırmalar sonrasında ancak fark edebilmiş olan insani bilgi türü mü?
Tüm delillere rağmen bu gerçeğe, Big Bang’e/Yoktan yaratılışa direnen bazı tutucu bilim insanları ise NASA tarafından 1989 yılında fırlatılan COBE uydusunun, Big Bang sonucu ortaya çıkmış olan radyasyonu fırlatılışından sekiz dakika sonra ölçümlemesiyle kesin olarak mağlup olmuşlardır. Big Bang’in ispatlanmasıyla durağan evren modelinin geçersizliği anlaşılmış ve Karl Popper’ın dediği gibi bilim, yanlışların ayıklanması ile ilerleyebilmiştir. Nihayetinde bilimsel bilgi, biraz geçte olsa vahiy bilgisinin doğruluğunu/üstünlüğünü ortaya çıkarmış ve kanıtlamıştır.
Peki vahiy bilgisi bilim insanlarından önce sadece Big Bang/Yoktan yaratılışı mı bildi ? tabiki hayır… Atmosferin 7 katmandan oluşan yapısını, bitkilerin de erkeği ve dişisi olduğunu, ağaçların fotosentez yaptığını, insanın embriyolojik aşamalarını ve daha nicelerini bilim insanlarının keşfetmelerinden asırlar öncesinde, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed aracılığıyla insanlığa ilan edilmişti.
Doğru olan bilimsel bilgilere ve bilim insanlarına saygımızı ifade etmekle birlikte, Karl Popper’ın dediği gibi evet bilim, yanlışların ayıklanması ile ilerler…. Şimdi de yaratıcıya ve yaratılışa karşı iddaa edilmiş ama asla kanıtlanamamış ve kanıtlanamayacak olan evrim iddasının geçersizliğini görelim…
Eğer canlı türleri Charles Darwin’in ortaya attığı gibi öbür türlerden yavaş gelişmelerle ortaya çıkmış olsaydı, şu ana kadar yeryüzü katmanlarından çıkarılmış 700 milyon fosilin içinde olması şart olan milyonlarca ara form canlılarına ait fosillerinin bulunması gerekirdi. Peki bu 700 milyon fosilin içinde 1 tane bile ara geçiş formu var mı ? Maalesef yok! Tüm fosiller günümüzde yaşayan canlıların tıpatıp aynısı.
Darwin’in bizzat kendisi 1859 yılında yazdığı ‘’Türlerin Kökeni’’ kitabının “Teorinin Zorlukları” (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştır:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formlarına rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değilde, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz? Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Belki de bu benim teorime karşı ileri sürülebilecek en büyük itiraz olacaktır. (2)
Şimdi de evrim iddasının geçersizliğini süreç içinde fark eden evrimci bilim insanlarının itiraflarına kulak verelim;
David B. Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):
Paleontoloji (fosil bilimi) evrimi gösterecek delilleri sunacağına dair vaadlerine rağmen evrimcilere hiç de hoş olmayan zorluklar çıkardı. Bunlardan en çok dile düşeni fosil kayıtlarındaki boşluklardır. Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji (fosil bilimi) bunu evrimcilere sunamadı. (3)
Carlton E. Brett:
Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarının bu soruya cevabı; “Hayır”dır. (4)
Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):
Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır. (5)
Steven M. Stanley:
Bilinen fosil kayıtları, evrimin büyük bir morfolojik ara geçişi başaran tek bir örneğini dahi belgeleyemedi. Bundan dolayı fosil kayıtları kademeli evrimin geçerli olabileceğine dair hiçbir kanıt öne süremez. (6)
Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci):
Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz. (7)
Edmund Ambrose:
Şunu kabul etmeliyiz ki, fosil kayıtlarında yaratılışa inananların görüşlerine ters düşecek hiçbir şey yok. (8)
Michael Pitman:
Sayısız genetikçi meyve sineklerini nesiller boyunca sayısız mutasyonlara maruz bıraktılar. Peki sonuçta insan yapımı bir evrim mi ortaya çıktı? Maalesef hayır. Genetikçilerin yarattıkları canavarlardan sadece pek azı beslendikleri şişelerin dışında yaşamlarını sürdürebildiler. Pratikte mutasyona uğratılmış olan tüm sinekler ya öldüler, ya sakat kaldılar ya da kısır oldular. (9)
Prof. Fred Hoyle (Cambridge Üniversitesi’nden İngiliz matematikçi ve astronom):
Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmeyişnin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir. (10)
Evrimci paleontologlar Villie, Solomon ve Davis :
… biz insanlar fosil kayıtlarında aniden beliriyoruz. (11)
Prof. Edmund J. Ambrose (Evrimci biyolog):
Mevcut jeolojik araştırma aşamasında, jeolojik kayıtlarda, yaratılış savunucularının Tanrı’nın her bir türü topraktan ayrı ayrı yarattığı görüşüne muhalif hiçbir şey bulunmadığını itiraf etmeliyiz. (12)
B.G. Ranganathan:
Ne geçmiş fosil kayıtlarında evrimi kanıtlayacak ara geçiş formuna ait organları yarı oluşmuş herhangi bir hayvana veya bitkiye ne de günümüzde evrimin hala devam ettiğini işaret eden yarı gelişmiş bir hayvana veya bitkiye rastlanmamıştır. (13)
SONUÇ
Görüyoruzki bizzat bilim (Paleontoloji/Fosil Bilimi) evrim iddasını 700 milyon delille 700 milyon defa yanlışlamıştır. 500 milyon yıllık geçmişi olan fosiller evrim iddasına öldürücü darbeyi vurmuştur. Milyonlarca yıllık fosiller ile günümüzde yaşayan canlı örnekleri tıpatıp aynıdır, hiçbir canlı hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Evrim iddaasının geçersiz oluşunu 7’den 77’ye herkes bilmeli ve bu konuda bilinçlendirilmelidir, körü körüne kimse yanlış bir bilgiyi savunmamalıdır, yanlıştan dönmek bir erdemdir. Acilen yapılması gereken, eğitim müfradatına girmiş olan bu yanlış evrim iddaasının geçersizliği kitaplarda anlatılarak güncellenmeli ve basın yayın ve medya kuruluşları bu yalan bilgiye hizmet etmemelidir. Özellikle belgesel kanalları için üretilen eserlerde yaratılış bilinci olmalıdır. Bilgi türleri içinde Vahiy Bilgisinin üstünlüğü ortadadır. Peki ‘’En üstün bilgi türünü bilmek bize ne kazandırır?’’ Sorusunun cevabına gelince; Öncelikle ‘’En Üstün Bilgi Türü’’ demek; en doğru, en faydalı ve en güvenilir bilgi kaynağı demektir ve böyle üstün bir bilgi kaynağını referans almak; hem bilimsel açıdan, hem sosyal açıdan, hem ruhsal açıdan bizi başarıya götürür. Birçok toplumsal sorun bu yüce kaynaktan ilham alınarak çözülebilir. Aksi taktirde ‘’Darwinizm / Evrim iddaası’’ gibi geçersiz bir bilginin peşinden koşmak sosyal darwinizmi doğurmuş ve bu yanlış felsefe dünyayı kana bulamış, insanlığa büyük acılar yaşatmış, kardeşin kardeşi katlettiği, sömürdüğü bir dünyaya dönüştürmüştür. İşin doğrusu, tüm insanlar kardeştir. Artık dünyaya üstün aklın eseri vahiy paradigmasından bakma zamanı çoktan gelmiştir. Zararın/yanlışın neresinden dönersek kârdır ve hakikatı/gerçeği kabul etmek, büyük bir şeref ve erdemdir.
KAYNAKÇA:
1 – https://www.fizikist.com/einsteindan-kekuleye-dunyayi-degistiren-ruyalar/
2 – Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172
3 – “Paleontology and Evolution Theory”, Evolution, Vol. 28 (Eylül 1974) s.467
4 – Carlton E. Brett, “Statis: Life in the Balance”, Geotimes, vol. 40 (Mart 1995), s.18
5 – “Who Doubts Evolution?”, New Scientist, sayı 90, 25/06/1981, s. 831
6 – Stanley, Steven M., Macroevolution: Pattern and Process, San Francisco: W. H. Freeman and Co., 1979, s. 39
7 – SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland,
URL:http://www.rmplc.co.uk/eduweb/ sites/sbs777/vital/evolutio.html
8 – SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996
9 – Michael Pitman, Adam and Evolution, London, River Publishing, 1984, s. 70
10 – Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s.130
11 – Villie, Solomon, and Davis, Biology, Saunders College Publishing, 1985, s. 1053
12 – Dr. Edmund J. Ambrose, The Nature and Origin of the Biological World, John Wiley & Sons, 1982, s. 164
13 – Ranganathan, B. G. Origins?, Carlisle, PA: The Banner of Truth Trust, 1988, s. 20
Fosil görselleri : Harun Yahya – Evrim Aldatmacası
.